14 Mart 2017 Salı

OTİSTİK ÇOCUKLAR

1- GİRİŞ:
Otizm, etrafındaki insanlarla ilişki kurmada zorluk çekme, konuşmanın iletişim aracı olarak kullanılamaması, öğrenme ve sosyal becerilerde zorlanma durumudur. Otizmin ortaya çıkma olasılığı 30 aylıktan öncedir. 
2- OTİSTİK ÇOCUĞUN ÖZELLİKLERİ:
*Çok iyi bir hafızaya sahiptir,
*Gecikmiş dil gelişimi yaşar,
*Aynılığı, varolan durumu koruma isteği duyar,
*Etrafındaki insanlarla ilişki kurmada zorluk çeker,
*Cansız objeleri ya da resimleri tercih eder,
*Seri şekilde tekrarlanan hareket dizilerine aşırı bir şekilde bağlılık gösterir,
*Kendi kişisel kimliğinin farkında değildir,
*Nesneleri amaçlarına ya da amacına  uygun kullanamaz,
*Çevresinde gerçekleşen değişikliklere karşı çıkar,
*Fiziksel temastan hoşlanmaz,
*Gereksinimini daha çok işaret ile belirtir,
*Çoğunlukla etrafındaki tehlikenin farkında olmaz,
*Yaratıcılığı yoktur.
*Sosyal gelişimle ilgili yetersizliği vardır.
3- OTİZMİN NEDENLERİ:
3.1- Psikojenik Teori: İçe kapanma, sosyal olmayan davranışlar, duygusal etkenler, yetiştirilme biçimi.
3.2- Davranışsal Teori: Ödül ve ceza sistemiyle pekiştirilen ve seri tesadüfi olasılıklarla şekillendirilmiş, öğrenilmiş davranış grupları.
3.3- Organik Teori: Son on yıldır otizmin biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakla beraber ve beyindeki bazı yapısal anormalliklerin otizme neden olduğu kabul edilmiştir. Öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği kapsar.
4- OTİZMİN ORTAYA ÇIKMA RİSKİ: 
Bu riski arttırmada, doğum öncesi ve sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin ilk üç ayında, olumsuz etkileri olan bazı durumlar neticesinde etken olabilmektedir.
Tek yumurta ikizlerinde daha belirgin ortaya çıkıyor. İkizlerde ortaya çıkma olasılığı % 50 fazladır. Kromozon anomalisi olan çocuklar % 10-15 oranında otistik olması da genetik çalışmalar içindedir.
Doğuştan ya da sonradan zihinsel kavramaya ait bir eksiklik olduğu ve bu eksikliğin mantıki sonuçlar çıkarmayı engellediği şeklindedir.
Yaratıcılık, taklit etme, hayal gücüne dayalı oyunlar oynayabilme gibi becerileri kolaylıkla yapabilen normal çocukların aksine, otistik çocukların iç ve dış dünyada gelişen olaylar arasında ilişki kurabilme, tahmin yapabilme yeteneğinden yoksun oldukları görülmektedir. Bu durum otistik çocukların, diğer insanların hareketlerini yönlendiren inançları, istekleri ve eğilimleri olabileceğini anlamalarındaki yetersizlikten kaynaklanmakta ve bu şekildeki bilgi dağarcığı olmaksızın da sosyal ilişkilerini geliştirmeleri oldukça zor olmaktadır.
5- OTİZMİN ÖZELLİKLERİ:
Sosyal, iletişim ve yaratıcı etkinliklerdeki yetersizlikler en önemlileridir. Mesela; elleriyle bir nesneyi kavrama, emekleme, yemek yeme, konuşma, mimikleri anlama ve bunları taklit etme gibi becerilerde zorlanma durumudur.
Normal bir bebek, doğduğu andan itibaren çevresiyle değişik deneyimler yaşayarak araştırmaya ve bunlardan anlam çıkarmaya çalışır.
Bu dönemde oldukça meraklı ve yeni yaşadığı olayları daha öncekilerle birleştirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya çalışmaktadır. İnsanların diğer nesnelerden daha ilginç ve önemli olduğunu fark eder.
Özellikle istediklerinde, yetşkinlerle iletişim kurmaya yönelik sesler çıkarabilen ve çok değişik yüz ifadeleri, vücut hareketleri sergileyebilen normal çocuklar için, tüm bu beceriler çok doğal ve sıradan olarak kabul edilir.
Otistik çocuklar ise bu becerilerden yoksun veya çok azına sahip doğar. Sürekli ağlama, huysuzluk ya da sakinlik, bütün gün yatakta tepkisiz, çevreye ilgisizdir. 2.5 yaşında belirtiler iyice artar. İnsanların yüzüne bakmaz, göz kontağı kurmayıp tamamen kendi dünyasında yaşar. Çevreye ilgisiz olup, tepkisiz, dinlemez gibi görünür. Fiziksel temastan kaçınır.
Bazen yüksek ses duyduğunda gözlerini, ışıkta ise kulaklarını kapatır.
Yeni bir nesneyi tanımada koklama ve dokunma duyularını kullanır. Zaman zaman ise ağzına alır. Yaş olarak 2.5 yaş döneminde beslenme ve uyku problemi yoğun biçimde gözlenir. Katı yiyecekleri sevmez. Sürekli püre haline gelen katı yiyecekleri tükettiklerinden çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çeker. Otistik bebekler çok iştahlıdır ama çiğneme, emme, yutma güçlüğü çeker. Sınırlı sayıda ve farklı yiyecekleri tercih eder, bazen tüm gece uyanık kalma sorunu yaşar.
İp atlama, dans etme, yüzme gibi büyük kas motor becerilerin kullanılmasını gerektiren bazı hareketleri, taklit etme becerilerinin az veya hiç olmamasına bağlı olarak daha geç öğrenir.
Kağıt kesme, kutu içine küp atma, ipe boncuk dizme gibi küçük kas motor yeteneklerinin de oldukça zayıf olduğu gözlenir.
Fiziksel olarak birçok beceriyi normal gelişim dönemlerine ait sürelerde kazanmaya hazır olan bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle bu becerileri kazanamadıkları, daha geç yaşlarda oturdukları ve yürüdükleri de görülmektedir.
6- OTİSTİK ÇOCUK NE İSTER, NE İSTEMEZ
Otistik çocuklar ileri geri sallanma, parmak ucunda yürüme, bir ayağı önde diğeri arkada olmak üzere ileri geri sallanma gibi davranışları sıkça yapar. Çoğunlukla belirli hareketleri tekrar eder. Yani hiperaktif veya hipoaktif olabilir. Zamanlarının çoğunu tek başlarına oynayarak geçirir. Çoğu otistik çocuk saatlerce bıkmadan su ve kum ile oynayabilir. Çamaşır makinasında dönen çamaşırları, seri hareketli nesneleri uzun bir süre bıkmadan seyreder. Oyuncak bir tren ile gerçek tren arasında bağ kuramaz. Trambolinde zıplama, sallanan bir oyuncak at üzerinde sallanma, kaydıraktan kayma gibi kendisine ilginç gelen ve sürekli tekrarlanan oyunları tercih eder.
Oyun becerisinin normal olarak yaşamın ilk iki yılında geliştiği, çocukların öncelikle nesneleri dokunarak tanıdığı, sonraları nesneleri amacına uygun kullanarak oynadıkları bilinmektedir. Otistik çocukların ise oyun becerisi, sembolik düşüncenin kazanıldığı duyu- motor döneme paralel gelişmemektedir.
İletişim ve hayalgücünden yoksun olduklarından diğer çocukların oyunlarına katılamaz fakat nesneleri döndürmekten keyif alırlar.
Oldukça yüksek zihinsel potansiyele sahip otistik çocuklar bile oyun ile ilgili sınırlı yeteneklere sahiptir.
En önemlisi de hayal gücünü kullanmaya yönelik oyunlardır.
Bu tip oyunlar büyük oranda zihinsel süreçlerin kullanılmasını gerçekleştirmekte ve çok az oyun materyali içermektedir.
Normal çocuklar oyun sırasında tüm duyularını ortaya koyarlar. Bazı nesneleri de sembolik olarak kullanırlar.
Sandalyelerden otobüsler, değnekten at, ters çevrilmiş masalardan gemiler, uzay araçları yapabilirler.
Oysa otistik çocuklara tüm bunlar tek tek anlatılıp öğretilmelidir.
Normal çocuklar         % 100,
Zihinsel Engelli çocuklar      % 83
Otistik çocuklar                  % 38' den az bir oranda oyuncakla oynuyor.
Otistik çocuklar grup olarak yalnız bırakıldıklarında, kendi aralarında hiçbir sosyal iletişim davranışının olmadığı, ancak eğitimciyle sosyal davranışları artırabilmektedir. 
7- OTİSTİK ÇOCUK İÇİN NELER YAPILMALI:
Sosyal becerilerinin geliştirilmesi sonucunda, onların yaşamlarının geri kalan kısmında birbiriyle olan etkileşimlerinin artabileceği ve böylece hem aile, hem de toplum içine kendi rollerini yeterince yerine getirebilen bireyler olabileceği düşünülmektedir. Ekolali, normal çocukta 3 yaşından sonra kaybolur. Otistik çocukta ise 6 yaşında bile hala vardır. Dili kullanarak düşünemeyip yeni sözcük öğrendiğinde eskileri unutur. Olaylardaki neden sonuç ilişkisini anlamaz. Zamir ve edatı doğru ve yerinde kullanamazlar. Telaffuz güçlüğü çekip dikkat dağınıklığı yaşar.
Alıcı dilleri ifade edici dillerinden daha iyidir. Birkaç basamaklı sayıyı zihinden çarpıp bölerken 1'den 10'a kadar ezber sayamaz. Çok karmaşık bul-yapları mekanik olarak yapar. Zihinden uzun ve karışık işlemleri çok hızlı ve doğru yapar. Otobüs hareket saatleri, havaalanı uçuş programları, sayılar, ayrıntılar, görsel yetenekler, kendi kendine okuma yazma öğrenme, akıcı okuma, kısa sürede ezber yapar. İyi bir bellekleri vardır. Erken gelişmiş kavramsal veya görsel motor yetenekleri olanlar da vardır. Çok iyi çizim yetenekleri vardır. Genelde yetenekleri konuşma becerilerinden bağımsız, müzik, matematik ve bellekte tutma konularında yoğunlaşır.
Özbakımla ilgili becerilerin öğretilmesinde esas amaç; çocuğun bazı temel becerileri kazanabilmesidir. Bu becerileri kazanmış çocuk çevreden bağımsız olarak hareket ederken özgüvenini kazanmış olacaktır.
Çocuğun kendi davranışlarını kontrol edebilmeyi öğrenmesi çok önemlidir. İsteklerini yerine getirebilmek için her zaman başkalarına bağımlı olamayacağını ve kendisinin de sorumluluk alarak yapması gereken işler olduğunu öğrenmelidir.
Çocuğa temel becerileri kazanmasına yönelik sık deneme fırsatları verilirken kendi davranışını kontrol edebilmeyi öğrenmesi ile ilgili beklentiler çocuğun kapasitesinin üzerinde olmamalıdır.
Çocuğa karşı izlenen tutumda, ona karşı çıkmak yerine destekleyici olmak gerekmektedir. Ayrıca çocuğa öğretilecek beceriler, basitten karmaşığa doğru bir sıra izlemelidir.
Tuvalet eğitimi, giyinme, soyunma, beslenme, vücut temizliği öğretilmelidir.
Zamanla daha az yapılandırılmış ortamlarda müzikli oyunlar, sabun köpüğü üfleme, eşleştirme gibi basit kart oyunları, resim eşleştirme ve grup etkinliklerinden zevk alacak hale gelir.
Oyuncak bebek ve hayvanları kullanarak kendi kendine oynaması sağlanarak hayal kurma yeteneği geliştirilir.
Taklit etme becerisi geliştirilip oyuna dönüştürülerek normal günlük yaşantılar sunulmalıdır.
Çeşitli rolleri sembolize etmesi sağlanarak postacı, şarkıcı, otobüs şoförü, dansçı gibi kişilikleri taklit etmesi sağlanmalıdır.
Yaratıcı oyun becerilerinin kullanılması ile çaçukların bağımsız oyun oynama becerileri artar, böylece diğer çocuklarla grup içinde oynayabilme becerileri de geliştirilmiş olur.
Yaratıcı oyun becerisinin kazandırılması genelde aile ile olan ilişkilerin geliştirilmesi için de çok yararlıdır.
Ayrıca, belli nesne ya da hareketlere olan bağımlılık gibi olumsuz davranışlarda da belirgin azalma olur.
Bir problem davranışı yok etme veya azaltmada, öncelikle bir davranış için ortam- davranış- sonuç ilişkisine bakmak gerekir.
Dikkatli yapılan bir gözlem ile olumsuz davranışın nedeni ve nasıl engellenebileceğine yönelik bilgi toplamak mümkün olur. 
Tüm çocuklar sürekli ilgi ya da dikkat çekmekten hoşlanır.
Battaniye, örtü, çeşitli oyuncaklar gibi güven veren nesnelere olan bağımlılık normal çocuklarda da yaygın olarak görülmektedir.
Genellikle çocuklar hasta, yorgun veya kaygılı olduklarında nesnelerin varlığı onlara rahatlık verirken, bu nesnelerin yokluluğunun yarattığı  kaygı geçmemektedir.
Otistik çocukların nesnelere karşı bağımlılığı ise; onların aşırı tutucu ve ısrarcı davranışları ile çok ilgilidir.
8- OTİSTİK ÇOCUK İÇİN AİLENİN ÖNEMİ
Aile her çocuğun gelişiminde ve eğitiminde en etkili role sahip olan kurumdur. Özellikle, yaşamla ilgili bazı davranış kalıpları, sosyal etkileşimlerle ilgili bazı kural, rol, temel alışkanlıklar, günlük hayatta öğrenildiğine göre; aile, bu yeteneklerin temelinin atıldığı ilk yer olarak çok önemlidir. Çocuklarının fiziksel ve psikolojik yönden en iyi biçimde büyüme ve gelişmesine olanak sağlayıp, bu ortam içinde onlara en yakın kişiler olarak gerekli ilgi, sevgi ve desteği sağlamalıdır.
Her çocuk doğumdan sonraki büyüme ve gelişme dönemi içinde; fiziksel, zihinsel, dil, motor, sosyal ve duygusal gelişim yönünden bazı becerileri kazanabilmede ya da geliştirebilmede yetişkin desteğine ihtiyaç duyar. Ailenin çocuğu özürlü doğduğunda, içinde olduğu bu durumdan ötürü yaşadığı panik, gelecekte neler yapabileceğini bilememenin verdiği üzüntü, kaygı ya da korku onları olumsuz yönde
etkiler. Çoğunlukla özürlü çocuğu olan aile yaşadığı
problemi kendi sorunu olarak algılamaktadır.
Ailenin otizmi kabul etmesiyle birlikte; çocuğun günlük bakımı, toplum içine kaynaştırılması ya da eğitimi için gerekli koşulları sağlamak gibi bazı sorumlulukları üstlenmesi gerekir. 
9- AİLELERDE GÖZLENEN DUYGUSAL PROBLEMLER
9.1. Birincil Tepkiler
9.1.1. Şok: Çocuğunun özürlü olduğunu öğrenen ailelerde
sıklıkla gözlenen ağlama, tepkisiz kalma ve kendini çaresiz hissetme durumudur.
9.1.2. Reddetme: Bazen çocuklarının özürlü olduğunu kabul etmeme davranışını gösterebilirler. Bir savunma mekanizması olan reddetme, bilinmeyene karşı duyulan korkudan kaynaklanır. Çocuğun gelecekte
yapabileceklerine yönelik duyulan endişeler, tedirginikler, alınması gereken sorumluluklar, "çocuğumuzun hali ne olacak?" sorusuna yetersiz kalan açıklamalar reddetme davranışının görülmesine neden olmaktadır.
9.1.3. Acı çekme ve depresyon: Genellikle aile
özürlü çocuğa sahip olması sebebiyle hayal kırıklığına
uğrar. Bu durumda duyulan acı, gerçekten çok
sevilen birinin kaybedilmesi karşısında duyulan acıya eştir.
Oysa, acı çekme de diğer duygular gibi son derece
normal ve yaşanılması gereken bir duygudur. Bu duygunun
yaşanılması ile, ailenin yıkılan hayallerinin o andaki gerçeklerin kabul edilebilmesiyle yeniden düzelebilmesi mümkün olur. Yani acı çekme,
gerçeğin kabul edilmesini kolaylaştıran bir duygudur.
9.2. İkincil Tepkiler:
9.2.1. Suçluluk duyma: Her ailede yoğun olarak gözlenen
genellikle acı çekmeyle birlikte gözlenmektedir. Çocuğundaki özüre kendisinin sebep olduğunu düşünmesinden kaynaklanır.
Bu düşünce içinde olmaları, onlara bir anlık rahatlama getirir. Çocuğuna
yönelik bir şeyler yapabilme çabası; anne-babaların duydukları
suçluluğu azaltmak ya da yok etmek istemelerinden
kaynaklanır.
9.2.2. Kararsızlık: Bazı anne-babalarda duruma hemen uyum sağlama gözlenirken, bazılarında bu süreç daha uzundur.
9.2.3. Kızgınlık Duyma: Kızgınlık duyma, genellikle kabullenme sürecine geçebilmeyi engeller.
9.2.4. Utanma-Mahçup olma: Genellikle çocuğunun çevre tarafından alay konusu olacağı ya da özürlü olarak bilineceği endişesiyle utanma
duygusu yaşar.
9.3. Üçüncül Tepkiler:
9.3.1. Pazarlık Etme Davranışı: Ailenin kabullenme sürecine ulaştığını gösteren aşamalardan biridir. Genellikle aile çocuğun eğitilebileceğini,
normal yaşıtları gibi olabileceğini vurgulayan kişilere, bilimsel görüşlere ya da tanrıya olan inancına bağlı olarak geliştirir.
9.3.2. Uyum Sağlama ve Her Şeye Yeniden Başlama:
Uyum sağlama sürecine doğru gösterilen ilerleme; belirli bir zamanın geçmesini, kaygıların ve duygusal tepkilerin
azalmış olmasını gerektirir. Kendi kendilerine yeterli
olabileceklerini ve çocuklarıyla daha olumlu ilişkiler
kurabileceklerini fark etmeleri, onların bu sürece ulaştıklarının
bir belirtisidir. 
10- ANNE-BABA VE EĞİTİMCİ İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ
Bu işbirliğinde temel amaç; aile bireylerinin duygusal ve eğitimsel yönden desteklenmesi, program, planlama ve uygulamaya
katılımlarının sağlanması, olumlu aile-çocuk etkileşim yollarının öğretilmesi ve ailenin çocuğunun özürünü bilerek, yeterli ve yetersiz olduğu yönlerini tanıyarak gerekli olan eğitimsel katkıları sağlayabilmesidir.
Özürlü çocuğa verilecek eğitimin etkili ve başarılı olması,
ev ve okul gibi farklı ortamlardaki yaklaşım ve davranışlar
arasındaki tutarlılıklarla yakından ilgilidir.
Evdeki deneyimler ve eğitsel program arasında bir
köprü oluşturmalıdır. Ailelerin çocuklarının fiziksel, sosyal, duygusal ve
zihinsel alanlarındaki gelişimlerini değerlendirebilmelerine
yardımcı olunmalıdır.
11- Anne-babaların eğitime katılmaları ve çocuklarının eğitim programlarında aktif rol almaları sırasında benimsemeleri gereken birkaç özellik olduğu belirtilmektedir.
Bunlar;
• Ailelerin yapabildiklerinin en iyisini yaptıklarından
emin olmaları,
• Özürlü çocukları bile olsa yaşamdan zevk almayı
öğrenmeleri,
• Çocuklarına gereken özgürlüğü tanımaları,
• Suçluluk, kızgınlık ya da reddetme gibi olumsuz
duygulardan arınmaları,
• Çocuğunun başarılarından herkese övgü ile bahsedebilmeleri
ve gerçekten onun da bir şeyler yapabilmesinden
gurur duyabilmeleri,
• Kendilerine ve çocuklarına gereken zamanı ayırabilmeleri
ve çocuklarının istekleri kadar kendi isteklerini
de önemseyerek her ikisi arasında denge
kurabilmeleri,
• Uzman kişilerle her şeyi paylaşabilmeleri ve kendilerine
destek olabileceklerine inanmaları,
• Çocuğu doğum günü, evlenme yıldönümü gibi etkinlikler
içine sokarak onun da bu tür özel günlerde
yerinin olduğunu hissettirebilmeleridir.
12. ANNE-BABALAR NELER YAPABİLİRLER?
12.1. Çocuğu Eğitime Hazırlama
Anne-babaların durumu kabullenmelerinden ve çocuğu
için gerekli eğitim şekline karar vermelerinden sonra çocuklarını eğitime hazırlamak önemlidir.
Çocuğu okula alıştırmak için; evde çocuğun odasına ya da uygun bir yere okulun ya da eğitimcisinin resminin asılması, okula giderken sevdiği oyuncağını ya da bağımlılık duyduğu bir nesneyi yanında götürmesine izin vermesi kendini güvende hissedebilmesi açısından yararlıdır. 
12.2. Yapılabilecek Etkinliklerin Önemi
Bütün çocuklar değişik deneyimlerle çevrelerini öğrenmeye çalışırlar. Yani özürlü çocuk da araştırmaktan, keşfetmekten hoşlanır ve
diğer çocuklar gibi evdeki günlük yaşamla ilgili etkinliklere katılmak ister.
Evde bulunan, kavanoz, tencere, kaşık gibi mutfak
eşyaları; çorap, kazak gibi giysiler, eski dergiler ve diğer eşyalar eğitim için kullanılabilir. Çoraplar renklerine göre eşleştirme, kaşıklar sayı sayma, resimler adlandırma ya da öykü anlatma şeklinde değerlendirilebilir.Ayrıca çevrelerindeki kişiler tarafından uyarılmaya gereksinimleri vardır. Bunu sağlamanın en iyi ve basit yolu; çocukla birlikteyken sürekli konuşmak ve dinlemesine yardımcı olarak iletişim kurmasına destek olmaktır.  
13. OTİZMİN ERKEN BELİRTİLERİ
Doğumdan 6. aya kadar
*Fiziksel görünüşü normaldir.
*Kolaylıkla huzursuzlanabilir.
*Nesneleri almak için uzanma davranışı göstermez.
*Mırıldanma ya da anlamsız ses çıkarma davranışları görülmez.
*Sosyal anlamda gülmesi azdır.
*Göz kontağı yoktur ya da azdır.
*Motor gelişimi normal görünür.
6 - 12 Ay
*Kucaklama hareketi yapmaz.
*Anne-babaya karşı ilgisizdir.
*Basit sosyal oyunları oynayamaz.
*Sözcük kullanımı yoktur.
*Oyuncak bebeklerle ilgilenmez.
*Ellerine ya da avuç içine bakarak heyecanlanabilir.
*Motor gelişimi gecikmiştir.
*Katı yiyecekleri çiğneyemez.
24 - 36 Ay
*Gelişiminde bazı ilerlemeler görülse dahi, kişiler arası ilişkileri ve
ilgileri kısıtlıdır.
*İnsanları "araç" olarak kullanır.
*Göz kontağı sınırlıdır.
*Nesnelerle alakası yalama ya da koklama şeklindedir.
*Kucaklama hareketi yapmaz.
*Anne-babaya karşı ilgisizdir.
48 - 54 Ay
*Genellikle konuşmada ekolali gözlenir.
*Monoton-fısıltı ya da bağırarak konuşma gibi değişik konuşma
özelliği vardır.
*Günlük rutinin değişmesinden rahatsız olabilir.
*Göz kontağı halen sınırlıdır.
*Çevredeki kişi ve olaylara ilgisi sınırlıdır.
*Öfke nöbetleri ve saldırganlık davranışları görülür.
*Kendisine zarar verici, kendi kendini uyaran davranışları vardır.
14. SONUÇ:
Aileler; çocuklarının fiziksel ve psikolojik yönden en iyi şekilde büyüme ve gelişmesine olanak sağlayacak olan ortamı hazırlamalı ve bu ortam içinde onlara en yakın kişiler olarak gerekli ilgi, sevgi ve desteği sağlamalıdırlar. Otistik çocuğu büyütmek, çocuk ve aile arasında tercih yapılması şeklinde düşünülmemelidir.

Evde yapılan etkinliklerde, özürlü çocuk zamanla tek
başına hareket edebilir hale gelip istek ve gereksinimini
tek başına karşılayabilmelidir. Bağımsız olma, çocuğun
kendine güven duymasına ve diğer insanlarla birlikte yaşayabilme
becerisi kazandığını hissetmesin sağlar.
Başarısının her zaman övülmesi, bir sonraki
adımın daha istekle yapılmasını sağlayacaktır. Ancak
övgülerin gerçek durumlar için kullanılması çok
önemlidir. Bu, çocuğun kendisinden beklenileni doğru
olarak yaptığını anlayabilmesine yardımcı olur.
Kaynaklar:
1- DARICA, Nilüfer Otizm ve Otistik Çocuklar

MUHTAR



1. GİRİŞ:
Mahalle; yakın komşuluk ilişkilerinin bulunduğu, kentsel alandaki yönetsel küçük sosyal bir yapıdır.
Ülkemizin idare sisteminde mahalle kavramı iki farklı şekildedir. İl ve ilçe merkezlerinde bulunan, nüfusu kalabalık olan yerel yönetimlerin parçasıdır. Bir de köy tüzel kişiliğine bağlı olan mahalleler vardır ki bunları köy muhtarlığı idare eder.
Mahalle yönetimi seçim yolu ile belirlenir. Köy yönetimindeki gibi tüzel kiiiliğe sahip değildir. Ayrıca kendilerine ait bütçeleri de yoktur.
Belediye sınırları içinde mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, bölünmesi, adları ve sınırlarının belirlenmesi veya değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı, kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile yapılmaktadır.
Mahalle; il, belediye ve köy gibi bir yerel yönetim birimi değildir. Mahalle yönetimi, hizmet ve sorumluluk bakımından, belediye, vali, kaymakam gibi mülki makamlarla ilişkilendirilmiştir.
Mahalle muhtarı, yerel seçimlerle iş başına gelen bir yerel yönetici gibi bilinmesine rağmen, merkezî yönetimin bir görevlisidir. İhtiyar heyeti, danışma ve yardımcı birimidir. Muhtar izne ayrılınca veya muhtarlık herhangi bir sebeple boşalırsa görevi bu heyetten birisi üstlenir.
Mahalle yönetimi, 5272 sayılı Belediye Kanunu ile yeniden düzenlenmiştir.
2. MAHALLE YÖNETİMİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ:
Mahalle yönetimi tarihi, belediye yönetiminden daha eskiye dayanır. İlk muhtarlık örgütü 1829 yılında İstanbul'da kurulmuştur. II. Mahmut yeniçeri ocağını kaldırdıktan sonra İstanbul’un güvenliğini sağlamak için muhtarlık örgütünü kurdurmuştur. İlk muhtarlığın seçimle mi atanmayla mı olduğu bilinmemektedir.
Mahalle yönetimine dair ilk yasal düzenleme 1864'te "Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi” ile sağlanmıştır. Bu nizamname ile mahallenin oluşumu, muhtar ve ihtiyar heyetinin seçilmesi görevleri belirlenmiştir. 1876 yılında çıkarılan ”İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi” ile mahalle yönetimi ile ilgili içerikler daha detaylı bir biçimde yapılmıştır. 1913'teki ”İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u Muvakkati” ile bu hususta yapılan tüm düzenlemeler yürürlükten çıkarılmıştır. Bu durum, Cumhuriyetin ilanından sonra da, 1930 tarihli 1580 sayılı ”Belediye Kanunu” çıkarılana kadar devam etmiştir. 1580 sayılı Yasa'nın 8'inci maddesinde mahalle kurulması ile ilgili fiilî durum yasal hâle getirilmiştir. Ne var ki bu Kanun’un çıkarılmasının ardından üç yıl sonra 10.03.1933 tarih ve 2295 sayılı Kanun'la mahalle muhtarlıkları ile ihtiyar heyetleri tekrar kapatılmıştır.
19. yy.da devlet halk ilişkilerinin iyileştirilmesi amacıyla merkezî idarenin bir parçası olarak bazı yardımcı mahallî örgütler kurulmuştur. Mahalle, muhtar ve ihtiyar heyeti de bu kuruluşlardandır. 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile hukuk sistemimiz içinde yer alan mahalle muhtarlığının kanunların ve emirlerin ilanı, tebligatta ve vergi toplamada idareye yardımcı olmak, yaralama, öldürme olaylarının haber verilmesi gibi görevleri vardır.
Mahalle muhtar ve ihtiyar heyetleri 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu ile kaldırılmış olduğu hâlde, varlıklarını mahallelerdeki kamu hizmetlerinin bir gereği olarak 1933 yılına kadar fiilen sürdürmüşlerdir. Bu tarihte çıkarılan 2295 sayılı Kanun'la varlığı sona erdirilen kuruluşun görevlerini, zabıta ve belediye gibi bazı kuruluşların yapması öngörülmüştür. Ancak 10 yıllık bir uygulama mahalle muhtarlığının boşluğunun doldurulmasının mümkün olmadığı görüldüğünden 1944 tarihli ve 4541 sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetlerinin Teşkiline Dair Kanun ile Kanun'un uygulama şekil ve esaslarına dair 1945 tarihli tüzük çıkarılmış ve bugünkü şeklini almıştır.
Fakat mahalle yönetiminin yokluğunun yol açtığı boşluk doldurulamadığından dolayı 05.04.2004 tarih ve 4541 sayılı Kanun ve 26.04.1945 tarih 3/2413 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla kabul edilen Tüzük ile mahalle muhtarlığının tekrar kurulmasına karar verilmiştir.
3.MAHALLE YÖNETİMİ:
10.4.1944 tarih ve 4541 sayılı “Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanun”a göre mahalle yönetimi; bir muhtar ve ihtiyar heyetinden oluşur. 5272 sayılı Belediye Kanunu'nda mahallenin nasıl kurulacağı gösterilmiştir. Dolayısıyla belediye sınırlarında mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, bölünmesi, isimleriyle sınırlarının tespiti ve değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile olur.
4541 sayılı Yasa'ya göre, 4.4.1945 tarih ve 3/2412 no.lu Bakanlar Kurulu Kararı ile çıkarılan “Şehir ve Kasabalardaki Mahalle Muhtar ve İhtiyar Kurulları Tüzüğü”ne göre mahalle hane sayısının 300 ile 1000 arasında olması, her apartman dairesinin bir hane sayılması öngörülmüş fakat uygulamada bu şarta dikkat edilmediği görülmektedir. Mahalle kurulmasında net bir ifade olmadığından belediyeler bazı durumlarda mülki idare amirleri ile birbirine ters düşmektedir.
Özellikle büyük şehirlerde kontrol edilemeyen gecekondulaşma sebebiyle çok defa mahalle kurulmasında gecikmeler yaşanmıştır. Mahalle muhtarlığı, merkezî ve yerel yönetimin şehir ve kasaba mahallelerinde bulunan temsilciliğidir.
1982 Anayasası'nın 127'nci maddesine göre; yerel yönetimler, il özel idaresi, belediye ve köyden oluşur. Yerel yönetimler tüzel kişiliğe sahip olup bütçesi ve örgütü vardır.
Mahalle, yerel yönetimle merkezî yönetimin ortak noktasında olduğu hâlde kendisi bir yönetim birimi değildir. Hukuken idari
bir birim olup tüzel bir kişiliğe sahip değildir. Bundan dolayı mahalle tüzel kişiliğine dava açmak ya da hakkında dava açılması mümkün olmamakla beraber bir istisna olarak emlak vergisine ait bedelin kesinleşmesi sırasında mahalle muhtarlarına, takdir komisyonlarının takdirine dair kararlarına karşı 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 49'uncu maddesinin ”b” bendi gereğince dava açma hakkı verilmiştir.
Ülkemizde muhtarın görev süresi 5 yıldır. Muhtar, köy tüzel kişiliğini temsil ettiği gibi köye ilişkin kararlarını dört azayla beraber alır. Köyün yol, köprü, çeşme vb. ortak mallarını inşa ettirip gerektiğinde bakım ve onarımını yaptırır. Yapılması gereken tüm bu işleri imece usulü ile yapar. Ayrıca genel yönetimin temsilcisi olarak da yasaları ve hükûmetin isteklerini halka duyurur, köyde dirlik ve düzeni sağlar.
Görevlerini suistimal eden muhtarlar köyün bağlı olduğu ilçe idare kurulu kararı gereğince görevden alınabilir. Köyün faydasına olmayan kararlarını vali ya da kaymakam bozabilir. Ayrıca mülki amir, muhtarın yerine karar veremez.
4. KÖY MUHTARININ GÖREVLERİ:
1 - Hükûmet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları köy içinde ilan etmek ve halka anlatmak, kanunlar, nizamlar, talimatlar, emirler ile kendisine verilecek işleri yapmak;
2 - Köyün sınırı içinde dirlik ve düzeni sağlamak;
3 - Salgın ve bulaşıcı hastalıkları Hükûmete haber vermek;
4 - Hekim olmayanların ve üfürükçülerin hastalara ilaç yapmasını menetmek ve Hükûmete bildirmek;
5 - Köylünün çiçek ve bulaşıcı hastalıklar aşısı ile aşılanıp hastalıktan kurtulmasını sağlamak;
6 - Köye gelip gidenlerin sebebini araştırmak ve bunlar içinde şüpheli olanları görülürse hemen yakın karakola haber vermek;
7 - Her ay köyde doğan, ölen, nikâhlanan ve boşananların defterini tutup ertesi ayın onuncu gününden evvel nüfus memuruna vermek ve köyün nüfus defterini birlikte götürerek vukuatı yürüttürmek;
8 - Vergi toplamak için gelen tahsildarlara yol göstermek, yardım etmek ve tahsildarların yolsuzluğunu görürse Hükûmete haber vermek.
9 - Asker toplamak, bakaya ve kaçakları Hükûmete haber vermek;
10 - Köy civarında eşkıya görürse Hükûmete haber vermek;
11 - Köylünün ırzına, canına ve malına el uzatan ve Hükûmet kanunlarını dinlemeyenleri köy korucuları ve gönüllü korucularla yakalattırarak Hükûmete göndermek;
12 - Köy sınırı içinde yangın ve sel olursa köylüleri toplayıp söndürmeye çalışmak, (orman yangınlarında sınırdan dışarı olsa dahi yardıma mecburdurlar.);
13 - Mahkemelerden gönderilen celpname, her türlü tezkere ve hükümleri lazım gelenlere bildirerek istenilen işleri yapmak, mahkeme mübaşirine ve jandarmaya vazifesinde kolaylık göstermek;
14 - İhzar ve tevkif müzekkereleri (kanun namına tutulmasını emreden mahkeme kâğıdı) gösterildikte aranılan kimseleri kâğıdı getirenlere tutturmak;
15 - Zarar görenlerin şikâyetini sorup araştırmak;
16 - Bu Kanun'da ismi geçen davaları ihtiyar meclisine bildirip hükmünü almak.
5. MAHALLE MUHTARININ GÖREVLERİ:
1- Seçim zamanlarında sandık seçim kurullarına, sağlık ocağı, sağlık merkez kurullarına, emlak vergisi ile ilgili olarak arsaların bedel tespit komisyonu gibi kurul ve komisyonlara katılmak,
2- Sandık seçim listelerinin ve askerlik çağına girmiş olanların kimlik çizelgelerinin askıya çıkarılması gibi ilan işlerini yapmak,
3- Cadde, sokak ve meydan levhalarını zaman zaman kontrol ederek eksik ve bozulmuş olanları belediyeye bildirerek yapılmasını sağlamak,
4- Salgın ve bulaşıcı hastalıkları, şüpheli kimseleri ilgili kuruluşlara bildirmek, 5- Askerlik ve seferberlik başta olmak üzere tebligatların yapılmasında yardımcı olmak, 6- Seçmen kâğıtlarının dağıtılmasını sağlamak, 7- Mahallede oturan vatandaşlar için gerekli ilmuhaber düzenleme, 8- Nüfus kâğıdını kaybeden ya da yenisini çıkarmak isteyenlere gerekli olan belgeleri düzenlemek,
9- Muhtaç, yaşlı, sakat ve kimsesizlere, "Yeşil Kart" verileceklerin ve afet zamanlarında yardım yapılacakların tespiti gibi işlerde idareye yardımcı olmak, 10- Mahallede yapılan ve yürütülen hizmetlerle ilgili görüş bildirmek.
6. MUHTAR VE İHTİYAR HEYETİ SEÇİMİ:
6.1. Adaylarda aranacak özellikler:
-TC vatandaşı olmak
-Okuryazar olmak
-Adayı olunacak yerde en az 6 ay oturma
Muhtar, ihtiyar heyeti ve azaların aday olmaları için herhangi bir kuruma müracaat etmeleri gerekmez.
Oy pusulalarını seçim mahallindeki sandık başkanlarına teslim ederler.
İhtiyar heyeti azaları da hangi mahalleye veya köye aday oluyorlar ise o yerin ismini oy pusulasının üzerine ve altına da 4 aza ismi yazarlar.
6.2. Kimler muhtar, ihtiyar heyeti aza adayı olamaz?
Kısıtlı veya kamu hizmetlerinden yasaklı olanlar.
Partiler; muhtar veya ihtiyar heyeti azaları adayı gösteremezler.
Muhtarlık sisteminin değişmesinden 17 bin muhtar etkilenmiş olacak. Muhtar Dernekleri Federasyonunun verilerine göre, Türkiye'de 36 bin köy, 17 bin mahalle muhtarı bulunuyor. Muhtarlar belediye başkanlarıyla aynı anda ve aynı süreyle 5 yıllığına seçiliyor. Mahalle muhtarları bölgesinde ikamet edenlerin nüfus, yer değiştirme, seçim gibi işlerine bakıyor. Köy muhtarlarının görev kapsamı ise daha geniş. Köy muhtarları, devlet ile köylü arasında köprü görevi üstleniyor. Okuldan askerliğe ve evliliğe kadar bir dizi iş için muhtarlığın onayı gerekiyor. Muhtarlar, 1977 yılından bu yana bütçeye konan ödenekten maaşlarını alıyor.
7. SONUÇ
Köy veya mahallenin idari işlerini yürütmekle görevli, seçimle iş başına gelen kimseye “muhtar” denir. Köy veya mahalle halkı tarafından beş yıl görev yapmak üzere seçilen muhtarlık için partiler aday gösteremez. Seçildikten sonra devlet memuru statüsüne tâbi olurlar.
Seçildikten sonra devlet memuru statüsüne tabi olurlar. Muhtar seçilebilmek için; en az altı aydan beri o mahalle veya köyde oturmak, yirmi beş yaşını bitirmiş olmak, okuryazar olmak, köy ve mahalle işlerinin müteahhidi, yardımcısı veya ortağı olmamak vasıfları istenir. Muhtarların vazifeleri; devletle ilgili ve muhtar olduğu bölgeyle ilgili olmak üzere ikiye ayrılır. Mahalle muhtarının görevi daha az ve açık olup, asli görevi, bölgesinde ikamet edenlerin kanunlarla gösterilen nüfus, yer değiştirme, seçim gibi çeşitli işlerine bakmaktır. Köy muhtarının görevleri daha fazla ve farklıdır. Köy muhtarının devletle ilgili görevleri sırasında; kanun ve hükûmet emirlerini köylülere duyurmak, köy dâhilinde itimat, dirlik ve düzeni sağlamak, salgın ve bulaşıcı hastalıkları hükûmete haber vermek, köydeki doğum, ölüm ve evlenme gibi hâlleri hükûmete haber vermek, köye gelen devlet memurlarına yardım etmek, okul çağına girenleri okula, askerlik çağına girenleri askere yollamak, evleneceklerin kanuni muamelelerini yapmak vardır. Mahalle muhtarları, nüfus kâğıdı örneği, ikametgâh belgesi verme gibi işler karşılığında il idare kurulunca tespit edilen bir ücret alır. 1977’den bu yana köy ve mahalle muhtarlarına genel bütçeden muhtarlık ödeneği verilmektedir. Köy muhtarlarının 18 Mart 1924 tarihli ve 442 sayılı Kanun ve mahalle muhtarlarının da 15 Nisan 1944 tarihli 454 sayılı Kanun ile görev ve yetkileri belirlenmiştir. Görev ve yetkilerini kötüye kullanan muhtarlar, aynı durumdaki devlet memurları gibi işlem görür ve yargılanırlar. Statüleri anayasa ile teminat altına alınmıştır. 18.200 mahalle muhtarımız 34.800 de köy muhtarımız yaklaşık 53 bin muhtarımız vardır.

ESKİŞEHİR’İN SANAT VE BİLİŞİM ŞÖLENİ

“10. ULUSLARARASI ESKİŞEHİR PİŞMİŞ TOPRAK SEMPOZYUMU”
 Sempozyum, içeriği ve bu alanda özgün oluşuyla ülkemizde değil, dünyada tek olma özelliği taşıyor.
Eskişehir, önemli sanat etkinliklerinden biri olan “Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumunda” 10. kez  sanatseverlere ev sahipliği yaptı.
Tepebaşı Belediyesi’nin 2001 yılından bu yana düzenlediği ve 2004- 2009 yılları arasında yaşanan zorunlu aradan sonra, 2010 yılında tekrar düzenlemeye başladığı sempozyum, bu yıl 19 Eylül- 02 Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleşiyor.

ETİ Eski Fabrika Alanı’nda19 Eylül’de görkemli törenle başlayan sempozyum 02 Ekim’e kadar sürecek.
Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen 10. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu bu yıl Başak Kiremit kurucusu merhum Ali Rıza Karık anısına düzenlendi.
Cumhuriyet Halk Partisi Eskişehir Milletvekilleri Prof. Dr. Gaye Usluer, Utku Çakırözer, Cemal Okan Yüksel, Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Odunpazarı Belediye Başkanı Av. Kazım Kurt, Anadolu Ünv. Rektörü Prof. Dr. Naci Gündoğan, Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler, CHP İl Başkanı Sinan Özkar, İl ve İlçe başkanları, İlçe Belediye Başkanları, Firuz ve Firuzan Kanatlı ve çok sayıda davetlinin katıldığı törene yoğun ilgi vardı.
Başak Kiremit kurucusu merhum Ali Rıza Karık anısına…
Açılış töreninde sempozyum ana sponsorlarından Başak Kiremit adına yönetim kurulu başkanı Firuz Karık konuşma yaptı. Karık konuşmasında “Geçen sene derin acısıyla üzüldüğümüz, Gülay Kanatlı hanımefendiyi bu sempozyumda anmıştık. Bu yıl ise sevgili babam Ali Rıza Karık'ın anısına yapılması beni onurlandırıyor ve gururlandırıyor. Bize bu onuru yaşatan tüm sempozyum komitesine teşekkürlerimi sunarım.  Başak Kiremit olarak her sene sponsor olduğumuz sempozyum, resim öğretmeni olan babamın sanata verdiği desteği hala devam ettirebilmek çok mutlu edici” dedi.
“Birçok ülke gezdim fakat sanata bu kadar değer veren bir şehir görmedim”
Konuk ülke sanatçıları adına Alman sanatçı ReinhardKeitel, Eskişehir'de olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu dile getirirken  “Görüyorum ki çok büyük bir sanatçı grubu buraya davet edilmiş. Onlar adına da çok teşekkür ederim. Sempozyumda çok güzel eserlerin ortaya çıkacağından eminim” dedi. Gürcü sanatçı NatoEristavi de “Türkler misafirperverliği ile bilinirler fakat burada karşılaştığım durumda bundan çok fazlası var. Günlük yaşamda sanatın önemi pek bilinmez fakat burada bulunduğum için çok minnettarım. Birçok ülke gezdim fakat sanata bu kadar değer veren bir şehir görmedim. Bütün dünya bu şehri görmeli” dedi.
“burası sanatçı için bir er meydanı”
Sempozyum Komitesi adına konuşan Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Bilgehan Uzuner “16 yıl sonra, 10. Sempozyumu düzenlemek gurur verici. Ben de bunun bir parçasıyım ve çok mutluyum.  Bu sempozyumun en önemli farkı, sanatçıların kendi atölyelerinde özgün çalışma imkanı bulmasıdır ayrıca burası sanatçı için bir er meydanı. Herkes gizlisi saklısı olmadan çalışmalarını gerçekleştiriyor. Bu sanatçılarımıza 11 ayrı üniversiteden öğrencimiz asistanlık ediyor. Zor bir işi başarıyoruz. Burada bütün rengiyle güzel işler çıkarıyoruz” dedi.
“Eskişehir'de kent belleği sanat ile yoğrulduğu için tüm kent buna sahip çıkıyor”
10. Uluslararası Pişmiş Toprak Sempozyumu ev sahibi Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç,tarihin en eski yapı malzemesi olduğunu belirttiği tuğla- kiremit sektörünün tarihçesine değindi. Ataç konuşmasına, “Eskişehir Tepebaşı tuğla kiremit sektörünün ana yatağı. 1927'de kurt kiremit fabrikası üretime başlamış. 1969'da rahmetli Ali Rıza Karık hocamız Başak Kiremit'i kurdu. Tuğla, kiremit bir kent kimliği haline geldi. 2001 yılında biz tuğla kiremit çamuru olan şamotu kullanmaya başladık. Sempozyum 3 ana temel üzerine oturuyor bilim, sektör ve sanat. 6’sı yabancı 4’ü Türk olmak üzere bugün aramızda 10 tane sanatçımız var.  ETİ Eski Fabrika alanını bize açan Kanatlı Ailesi'ne çok teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz Türkiye’de sanat projeleri çok yürümüyor. Eskişehir'de kent belleği sanat ile yoğrulduğu için tüm kent buna sahip çıkıyor. 15 gün boyunca burada çok büyük emek ortaya konuluyor. Sevgili Firuz Karık, Başak grubunun desteği ile sektörün gücünü sanata aktarıyor. Ayrıca bu sene çok ciddi sayıda sponsorumuz var, hepsine çok teşekkür ediyorum. Bir yerel yönetim olarak böyle büyük bir projeye ev sahipliği yapmak ve sürdürmek bize gurur veriyor. Sempozyum ayrıca bir vefa projesi oldu. 2010 yılında Arp Sanatçısı Ceren Necipoğlu'nu anmıştık. 2012 'de 6. Sempozyumda Ergin Orbey, Müşfik Kenter ve Güngör Dilmen'i anmıştık. 2013'te ise Prof. Dr. Taciser Sivas adına sempozyumu yaptık. 8. Sempozyumda Soma Maden faciasında kaybettiğimiz emekçilerimizi andık. Geçen sene ise değeli büyüğümüz Kanatlı Ailesi’nin değerli ismi Gülay Kanatlı adına sempozyum gerçekleşti. Bu sene ise değerli büyüğüm Başak Kiremit’in kurucusu Ali Rıza Karık adına yapıyoruz. Ayrıca geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Tarık Akan’a da bu sempozyumu ithaf ediyoruz. Bu güne kadar 90 sanatçıyı ağırladık. Eskişehir'e 105 eser kazandırdılar.  Sempozyumun başarılı geçmesi en büyük dileğimdir” şeklinde devam etti.
“Eskişehir'in tozu, çamuru, toprağısanat ve bilişim şölenine vesile oldu”
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen de “Kim derdi ki 1999 yılından önce Eskişehir'e her gelen kişinin "Bıktık bu şehrin çamurundan tozundan" denilen yerinde Eskişehir'in tozu, çamuru, toprağı artık sanat eserine dönüşsün. Çok değerli Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç kardeşimin belirttiği gibi Eskişehir zirveye yerleşti. Pişmiş Toprak Sempozyumu ilk yapıldığında şehrimizin yeşil alanlarını süslemeye başladı. Bu eserler de peş peşe geldi ama araya bir 5 yıllık süre girdi ve o dönemdeki Tepebaşı Belediyesi son derece önemli sanat etkinliklerine son verdi. O dönem olmasaydı şimdi çok fazla eser olacaktı ama o dönemin Eskişehir'e neler kaybettirdiğini düşünmenizi rica ederim. Bu sempozyumun giderek uluslara arası bir ün yapması, sanat ve bilişim şöleni haline gelmesi çok önemli. İşin bir de ekonomik yönü var. Eskişehir'de yepyeni sanat dalları, el sanatları ortaya çıkıyor. Bu çeşitliliğin kente sağlayacağı ekonomik katkısından ayrıca mutluluk duyuyorum. Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç’ı bir kez daha kutluyorum” dedi.
Sempozyum açılış töreni her yıl olduğu gibi sektör emekçilerine teşekkür plaketi verilmesi, geçmiş sempozyumlara ait eserlerden oluşan karma sergi ve İbrahim Demirel’in fotoğraf sergisi açılışı ve sanatçıların tanıtılması ile devam etti. Ayrıca her yıl olduğu gibi bu yılda sempozyum sanatçılarının ortaklaşa olarak yaptıkları anı eserine Başkan Ataç ve sempozyum komite başkanı Prof. Bilgehan Uzuner el izlerini bıraktı.
Gece sanatçı Bülent Özdemir ve Hande’nin konseriyle birbirinden güzel parçaları ile devam etti.
BİLİMSEL, SANATSAL, SEKTÖREL
Pişmiş toprak, sempozyumda; bilimselsanatsal ve sektörel olarak ele alınıyor ve kentin önemli kimliklerinden biri olan tuğla ve kiremit sektörünü sahiplenmek, pişmiş toprağı sanatsal olarak değerlendirmek ve bu alandaki bilimsel çalışmaları bir araya getirmek gibi bir işlev üstleniliyor. Sempozyum süresince; seramik ve fotoğraf sergileri, tuğla- kiremit sektöründe üretim yapan işletmelerin ürünlerinin yanı sıra, geleneksel üretim yapan üreticilerin ürün sergileri açılacak. Ayrıca, toprak kapta yemek yarışmaları düzenlenecek, akşam saatlerinde de sempozyum alanında konserler verilecek. 
105 HEYKEL, 352 BİLDİRİ
Sempozyumda, ülkemizden ve yurt dışından katılan sanatçılar pişmiş topraktan özgün ve kalıcı eserler bırakacak, bilimsel sunumlar yapılacak. Bu zamana kadar yapılan sempozyumlara 90 sanatçı katıldı ve toplam 105 eser bıraktı. Bu eserlerin büyük bölümü Tepebaşı bölgesinde bulunan yeşil alanlara yerleştirilerek, kenti adeta pişmiş toprak eserleri müzesine dönüştürmüş durumda. Bu güne kadar 9 sempozyumda 352 bildiri sunuldu. Bu bildiriler her yıl ayrı bir kitapta toplandı.
SERGİ, KONSER, YARIŞMA
Sempozyum süresince sergiler, atölye çalışmaları, yemek ve torna yarışmaları gerçekleştirilecek. Aralarında Vedat Sakman ve Yeni Türkü grupların yer aldığı pek çok müzik grubu konser verecek.
BİLDİRİLER
Sempozyumun akademik ayağını oluşturan Bildiri Sunumları, 22-23 Eylül 2016 tarihleri arasında Tepebaşı Belediyesi Hizmet Binası Meclis Salonu’nda yapılacak. Bu sene 36 sözlü,  2 poster sunum olmak üzere toplam 38 bildiri Uluslararası Hakemler ve Bilim Komitesi tarafından kabul edildi. Bildiri sunumları 7 oturumda gerçekleştirilecek.
KATILAN SANATÇILAR
Bu yıl sempozyuma katılacak sanatçılar ve ülkeleri şöyle:
Burcu Karabey, Hüseyin Özçelik, Serdar Tekebaşoğlu, Selami Torun  (Türkiye),
ReinhardKeitel (Almanya),
PetraLindenbauer (Avusturya),
WangShengli (Çin),
Ariane A. Coissieux (Fransa),
NatoEristavi (Gürcistan), 
SayumpornKasornsuwan (Tayland)

Murat AKYOL’dan ALTIN POST & AMAZONLARIN GÖZYAŞLARI

Sevgili dostum Murat Akyol’un Altın Post & Amazonların Gözyaşları isimli romanı 23 Eylülde okurlarıyla buluşacak. 
Kitabın tanıtımı 23 eylül cuma günü Giresun adasında yapılacak.
Bir şiir gibi akıcı, bir film gibi heyecanlı, sizi olduğunuz an’dan ve dünyadan alıp çağlar öncesinin mitolojik zamanlarına götüren müthiş mistik, efsanevi bir roman.
Renkli öykülerini haber sitemiz olan haberlerankara.com da severek takip ettiğiniz yazarımız Murat AKYOL, romanının bizimle buluşuncaya kadar geçirdiği serüveni şöyle anlatıyor.
“Her şey; Amazonlar hakkında yapılmış olan bir videoyu seyir etmemle başladı... Samsun İli Liman girişinde yapılmış olan Amazon Köyüne ait görsellerin tanıtıldığı bir tanıtım videosuydu bu... İçinde; görsel efektlerin, bal mumu heykellerin bulunduğu, dev Amazon kadını heykeli, Anadolu Aslanı heykellerinin olduğu ve o kadim uygarlığın yaşantısının canlandırıldığı ve tanıtıldığı bir yapımdı.
Fakat bir şeyler kasıtlı veya bilmeyerek eksik sunulmuştu izleyenlere... Amazon varlığının sadece Samsun İline ait olduğu gibi bir durum çıkıyordu, ilgili tanıtımın içinden.
Konuyu bilen, mitolojiyi seven ve çok iyi takip eden birisi olarak, işte ilk o gece yandı bir kıvılcım... Elimizdeki muhteşem değerlerin kıymetini bilmeyen, onları birilerinin haksız ve fütursuzca sahiplenmesini sadece meraklı gözlerle izleyen bir toplumun içinde yaşayan insanlardan birisi olarak bir itirazım ve isyanım oldu benim bu duruma, kendi kendime..
Önce günler-haftalar ve hatta aylar boyu okudum. Bu sahiplenmenin ne kadar haksız ve yanlış olduğunu görerek ve bilerek hem de.
Gerçekte Amazon kavmi; Aretias Adası merkez olmak üzere Kerasus kıyıları ve çevresinde yaşamışlardı çünkü. Themiskyra adıyla adlandırılan ve gerçekte Termedon Nehri (Terme Nehri) ve bu akar suyun etrafındaki Termedon Ovasında da kurulan bir başka Amazon varlığı da vardı ayrıyetten. Buna itiraz etmiyoruz. Fakat, Savaş Tanrısı Ares'in kutsal adası olan Aretias, (Diğer adları: Arias, Puga) onlar için manevi bir merkez olmuştu her zaman. Ki; Amazonlar da gerçekte, Ares'in savaşçı kızlarıdır... Aretias (Giresun Adası) da; onların kutsal karargahları.
Her neyse; mitoloji dünyası elden geçirildi böylelikle... Yunan ve Helen Mitolojisi, Pers Mitolojisi, Antik Anadolu ve Orta Asya Türk Mitolojisi... İndirilen binlerce belge ve uykusuz gecelerde zaten bozuk olan gözler, tam anlamıyla kör oldu! Bu da yetmedi; kütüphanelere gidildi. Çünkü tarih; doğruları fısıldayan ve gerçekleri yazmakla sizi görevlendiren bir mecradır. Biz de öyle yaptık. En azından, öyle yapmaya çabaladık.
Uzun uğraşlar ve hakikaten bir bilgi ve tarihi gerçeklilik içinde ama kendi yorumumuz ve özgün hikayelerle roman yazıldı ve bitti.
Yazarken ilk, 100. sayfada tıkanmıştım... Bir Amazon Kraliçesinin gördüğü bir rüyayı Altay Dağlarına yıkarak yola devam ettik. Ki; Amazonları Altay Dağlarından alıp, Karadeniz kıyılarına getiren Kraliçenin adi; Lysippe'dir. Doğru bilgiler ve akademik araştırmalarla bu gerçek kanıtlanmıştır günümüzde. Irkçı bir söylemde bulunduğumu kimseler düşünmesin ama; bu vahşi kadınlar kavmi yüzde yüz Türk'tür bir de... İzmir'i kuran bir Amazon Kraliçesi olan Smyrna'dır. Herkes Amazonları küçük bir yerleşim sahasında yaşadı, sonrasında yok oldular diye biliyor ama onlar, antik Anadolu'yu tamamıyla fethetmekle kalmayıp, Rodos'u, Kıbrıs'ı, tüm Yunanistan'ı ve güney Karadenizdeki Kolkhis ülkesini (Gürcistan) kapsayan alanların yaşadıkları antik çağda tek hakimi oldular. Bugün ise sisler ardında ve sadece mitolojik söylencelerde kalmış olağanüstü bir uygarlık kurdular.
Bu süreçte her daim yanımda olan yüreği çok büyük dostlarım, büyüklerim, küçüklerim..."Teşekkür etmek" az kalır... "Var Olun."
Sende var ol Murat Akyol.
Kalemine ve yüreğine sağlık…

GİOVANNİ SCOGNAMİLLO

Giovanni Scognamillo, 25 Nisan 1929 yılında İstanbul'da doğmuş, İtalyan asıllı yazar, sinema tarihçisi, araştırmacı, eleştirmen, çevirmen ve eğitmendir.
Bazı Türk filmlerinde oyuncu olarak rol almıştır. Kendisi hakkında “Beyoğlu’nda Bir Levanten: Giovanni Scognamillo” isimli bir belgesel çekilmiş. Yıldıray Çınar'ın Karabasan isimli çizgiromanında da karakter olarak yer almıştır.
Babası Leone Scognamillo sayesinde sinemayla tanıştı. 1948'de yabancı basın kuruluşlarında sinema yazıları yazarak profesyonelliğe adım atmıştır.
Bir süre Erler Film ve Ulusal Tv. ’da danışmanlık ve çevirmenlik görevlerini üstlenen Scognamillo ilk iki kitabını 1965 yılında Agah Özgüç'le birlikte yazmıştır. Bu kitaplar: "1965 Sinema Yıllığı" ve "Türk Sinemasında Kadın ve Seks" tir. 1973'te yazdığı "Türk Sinemasında 6 Yönetmen" kitabıyla birlikte bugüne kadar 40'ın üzerinde kitap yazmış onlarca kitabı da Türkçeye çevirmiştir.
60 yıl boyunca sinema, fantastik edebiyatı, bilim kurgu, korku edebiyatı ve okkültizm üzerine kitaplar ve yazılar yazmıştır.
2006 yılında "Beyoğlu'nda Bir Levanten: Giovanni Scognamillo" adında belgeseli de yapılan Scognamillo, Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde "Türk Sineması" dersleri vermiştir.
8 Ekim 2016 tarihinde kaybettiğimiz usta ışıklar içinde uyusun.
ÖDÜLLERİ:
1- 1996 8. Uluslararası Ankara Film Festivali Yaşam Boyu Katkı Ödülü
2- 2000 19. İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülü
KİTAPLARI:
1- 1965/1966 Sinema Yıllığı (Agah Özgüç ile birlikte)
2- 1965 Yerli Sinemada Seks- Türk Sinemasında Kadın ve Seks (Agah Özgüç ile birlikte)
3- 1973 Türk Sinemasında 6 Yönetmen
4- 1973 Dünyamızın Gizli Sahipleri
5- 1974 Uzaydan Geldiler
6- 1975 Geleceğinizin Anahtarları
7- 1987 Türk Sinema Tarihi Birinci Cilt, 1896 - 1959
8- 1988 Türk Sinema Tarihi İkinci Cilt, 1960 - 1986
9- 1990 Bir Levantenin Beyoğlu Anıları
10- 1991 Cadde-i Kebir'de Sinema
11- 1993 İstanbul Gizemleri Büyüler, Yatırlar, İnançlar
12- 1994 Beyoğlu'nda Fuhuş
13- 1994 Dehşetin Kapıları - Korku Edebiyatına Giriş
14- 1994 Amerikan Sineması
15- 1996 Batı Sinemasında Türkiye ve Türkler
16- 1996 Korkunun Sanatları
17- 1997 Yeşilçam'dan Önce, Yeşilçam'dan Sonra
18- 1997 Dünya Sinema Sanayii
19- 1998 Türk Sinema Tarihi
20- 1998 I Misteri di Istanbul (İstanbul Gizemleri)
21- 1998 Dracula, Mito Perenne (Dracula, Ölümsüz Mitos)
22- 1999 Fantastik Türk Sineması. Metin Demirhan'la birlikte
23- 1999 Mumyanın Mezarı
24- 1999 Astroloji ve Yıldız Bilimi
25- 1999 Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Büyü. Arif Arslan'la birlikte
26- 1999 Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Fal. Arif Arslan'la birlikte
27- 1999 Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Ruhçuluk ve Reenkarnasyon. Arif Arslan'la birlikte
28- 2000 Frankenstein'ın Laneti
29- 2000 Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Şeytan. Arif Arslan'la birlikte
30- 2000 Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Cinler. Arif Arslan'la birlikte
31- 2001 Beyoğlu Kabusları ve Diğer Öyküler
32- 2002 Ziyaretçiler
33- 2002 Erotik Türk Sineması
34- 2002 Medeniyetler Çatışmasında Batı'nın İnanç Temelleri
35- 2004 Bay sinema Türker İnanoğlu
36- 2005 Türk Sinemasında Şener Şen
37- 2006 Canavarlar Yaratıklar Manyaklar
38- 2006 İstanbul Gizemleri / Sırlar, Ziyaretçiler, Büyüler, Doğaüstü Olaylar
39- Batının İnanç Temelleri
40- Dehşet Öyküleri
41- Türk Sinema Tarihi
42- Beyoğlu'nda Sinema
43- Aşk ve Korku
ÇEVİRİLERİ:
1- 1970 Geceyarısı Kovboyu (James L. Herlihy)
2- 1971 Frankeştayn (Mary Shelley'den uyarlama)
3- 1973 Adres Mezarlık (D.H. Clarke)
4- 1975 Arkın Sinema Ansiklopedisi Cilt I
5- 1975 Arkın Sinema Ansiklopedisi Cilt II
6- 1975 Devrimler ve Kültür Tarihi Ansiklopedisi
7- 1978 Batı'nın Çöküşü (O. Spengler)
8- 1978 Mumya'nın Mezarı (John Burke)
9- 1988 A Chonological History of the Turkish Cinema (Agah Özgüç)
10- 1996 Modern Büyücülük El Kitabı (Jonathan Caimert, Carl Rider)
11- Burçlarınıza Göre Aşk ve Evlilik Falı y. Johan Marqus
ROL ALDIĞI FİLMLER:
1- 1997 – Kuşatma Altında Aşk
2- 1996 – İstanbul Kanatlarımın Altında
3- 1995 - Karanlık Sular (The Serpent's Tale)
4- 1995 – Bay E
5- 1981 - Lo Scoiattolo (Yönetmen Guido Zurli) Türk-İtalyan ortak yapımı
6- 1967 - Silahları Ellerinde Öldüler
7- 1967 - Söyleyin Genç Kızlara
8- 1965 - Sevmek Seni